Kadın Olmak


Öfke.  Evet şu an tam olarak hissettiği buydu. Büyük bir öfke. Oysa ne güzel başlamıştı güne. Son zamanlarda başa sarıp sarıp dinlediği o müziği açmış, kendine güzel bir kahvaltı hazırlayıp gazete eşliğinde kahvaltı etmiş, daha sonra işe gitmek için evden çıkmıştı. Yollar bile tenhaydı bugün. Gününün güzel geçeceğine iyice inanmıştı. Bir reklam ajansında metin yazarıydı. Seviyordu mesleğini. Yazmak iyi geliyordu ve hayal gücü de yeterince genişti. İş yerine varıp masasına oturduktan sonra o geldi. Nasılda alaycı, nasılda ukalaydı. Enerjisini düşürmek şöyle dursun artık sinirlerini bozuyordu bu adam. O küçümseyici gülüşü, berbat göz süzüşleri midesini bulandırıyordu. Ama gülümsemek zorundaydı ve öyle de yaptı. Neden mi? Bu adam onun patronuydu ve onun bu işe ihtiyacı vardı. Sarkıntılıklarını ve yılışıklığını alttan almak, görmezden gelmek zorundaydı. Neyse ki yanından geçip gitti. Tam rahat bir nefes alacaktı ki, patronu onu odasına çağırttı. ’Hadi bakalım’ dedi içinden. Kalkıp odasına gitti. Kapıyı tıklattı daha elini kapıdan çekmeden “Gel!” sesini işitti. Belli ki onu bekliyordu. İçeri girdi. Patronu, normal insanlar gibi sandalyeye oturacağı yerde masanın köşesine oturuyordu. Bunu başkası yapsa umurunda olmaz hatta samimi bile bulabilirdi. Ama bu adam yapınca sinir oluyordu. O bunları düşünürken patronu, “Gel canım, gel” dedi gülerek. Canım mı? Bu ne yılışıklık yahu? Bir patronun çalışanına gereğinden fazla samimi bu kelimeyi kullanması doğru muydu gerçekten?  ‘Sakin…’ dedi içinden. Ve tekrar gülümsedi. “Beni çağırtmışsınız?” dedi kibar olmaya çalışarak. Hala sırıtıyordu. Bu kadar gülecek ne vardı? Neydi komik olan? “Evet canım seni çağırdım, senin hazırladığın metnin sunumunu Mert bey yapacak. Boşuna hazırlanma.” Ne? Onun günlerce, gecelerce uğraşıp hazırladığı o güzelim sunumu Mert neden sunuyor? Şaşkınlıktan  kekelemeye başladı. “Ama, ama… O proje için ben çok çalıştım. Neden ben sunamıyorum? Yetersiz mi buldunuz? Bir eksik mi var?” Anlayamıyordu. Suçu kendinde aramaya başladı. Kesin konuşmasını beğenmiyorlardı. Ya da ses tonunu. Yoksa, yoksa arada heyecanlanıp bazı kelimeleri yanlış söylediği için mi? Kafası karmakarışıktı. Nihayet patron sorunun cevabını verdi. “Hayır canım, senin sunumunu beğenmediğimizden değil. Sadece… Iııı… Şey… Sonuçta bu reklam bir arabayla ilgili. Yani, bir erkeğin anlatması daha doğru. Sonuçta araba dediğin erkek işidir değil mi canım?” dedi ve gevrek gevrek güldü sonunda. Bu sefer sinirden kekeleyerek “Ama, ama…” diyebildi. Müdür kafasını sallayıp susturdu onu. “Tamam artık, itiraz istemiyorum. Konu kapanmıştır. Çıkabilirsin.” Neredeyse sendeleyerek çıktı dışarı. Neydi bu şimdi? Nasıl bir ayrımcılıktı? Nasıl bir saçmalık? Araba erkek işiymiş. Yok ya! Madem erkek işiydi neden metni o hazırladı? Neden bütün cefasını o çekti de müşteriye sunum yapmaya gelince, kadın olduğu için arka plana atılmıştı? Masasına oturdu. Neden şaşırıyordu ki? Hep böyle değil miydi? Erkek egemen bir toplumda yaşamıyor muydu yıllardır? Zoruna gidiyordu. Mesele sadece sunum değildi. Bu iş gider bir başka işte illa ki sunum sırası ona gelirdi. Asıl sinirlendiği, asıl hazmedemediği bu ayrımcılıktı. “Erkek işi, elinin hamuruyla erkek işine karışma, kadın aklınla kandırırlar seni, bir kadın olarak sus…” Ne çirkin cümlelerdi bunlar… Ama vardı. Her yerde. Her konuda. Herkesin ağzındaydı. Tabi ki erkeklerin ve kadınların ilgi alanı farklılık gösterebilirdi. Erkeklerin kadınlara oranla daha iyi olduğu konular  vardı elbette. Tıpkı kadınların erkeklerden daha iyi olduğu konuların olması gibi. Ancak bu farklıydı. İşti bu. Emek vermişti buna. O sunumu yapmak, müşterinin ve dolayısıyla patronun gözünde kademe atlamak, belki bu sayede işinde yükselmek demekti. Ve bu onun hakkıydı. Ne zaman değişecekti bu düzen? Ne zaman ayrımcılık yapmadan düşünebilen insanlar azınlık olmaktan çıkacaktı? Bağırmak, hakkını aramak, kendini savunmak istiyordu. Yapamadı. Çünkü biliyordu. Bunları yapsa olacak tek şey işini tehlikeye atmak ya da kaybetmek olacaktı. Ve düzen değişmeyecekti. Sinirini içine atıp, biriken işleri tamamlamaya koyuldu…
                                                                              YESENYA 

Yorumlar

  1. İşten çıktığında eve yürüyerek gitmeye karar verdi. Ne de olsa işte olanlara hala anlam veremiyordu. İşe de odaklanamamıştı. Elinde, biriken işlerin bulunduğu bir dosya vardı. Ancak bir saat önce nefret ettiği dosyalara şimdi sımsıkı sarılmıştı. Çünkü korkuyordu, biri laf atar mı diye. Neden mi? O bir kadındı maalesef...

    Kalemine sağlık

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel tamamlamışsın, seninde hayal gücüne sağlık :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar