Oyuncak Dükkanı

Eğilip yere düşen oyuncak tavşanı aldı, rastgele raflardan birine yerleştirdi. Yaptığı iş herkes tarafından seviliyordu. Dışarıdan bakıldığında son derece temiz, sevimli hatta eğlenceli bir işi vardı. Oyuncakçıydı. Çocukluğumuzdan yaşlılığımıza kadar oynamaktan garip bir şekilde keyif aldığımız o eşyaları satıyordu. Sevimli yüzlü, yumuşak yaratıklardı bunlar. Küçüklüğünden beri herkesi, her şeyi gözlemlerdi. Bu huyundan nefret ediyordu. Çünkü dışarıdan izlenildiğini fark etmeyen insanların yüzündeki o bencilliği tüm çıplaklığıyla görüyordu ve bu insanlardan tamamen uzaklaşmasına neden oluyordu. Bu işe başladığından şimdiye kadar onlarca, yüzlerce çocuk ve yetişkin gözlemlemişti. Çocuklarına hediye alan anne-babaların oyuncak alırkenki mutluluğu görülmeye değerdi doğrusu. Bencil olduğu kadar sinsi bir istekle kendi istediklerini seçerlerdi hep. Çocuk basit bir oyun hamuru için tepinirken annesi mutlaka konuşan eğitici ayıcıklardan alırdı. Ya da basit bir plastik kabı görüp onunla saatlerce oynayacak çocuğa zorla kapısı açılıp kapanabilen oyuncak arabalardan alırdı babaları. Zehirlemeye çocuklarından başlıyorlar diye düşünürdü hep. Onları bile kendi bencillikleriyle sarmalıyorlardı. Çocuklarının değil kendilerinin istedikleri, kendilerinin uygun gördüğü şeyler alınmalıydı her zaman. O daha küçücük çocuk, o anlamaz ve o kendisi için neyin gerekli olduğunun ayrımına varamazdı çünkü. Bu yüzden onların istekleri önemsizdi. Onların kendi başlarına karar vermelerini o kadar engelliyorlar ki en sonunda babasına, annesine, dayısına ya da komşu teyzeye benzeyen bireyler oluşuyordu. Çocuğun kendi başına birey olmasına bile müsaade edemeyecek kadar bencildiler. Bunları düşünerek kendine bir bardak kahve hazırladı. Oyuncaklara baktı tek tek. Buradan bakınca renkleriyle, suretleriyle o kadar tatlı o kadar masumlardı ki. Yani görmeyen bir göz öyle olduklarını düşünürdü. Ama onun gözünde masumiyetlerini yitirmişlerdi. Onların büyük tırlarla sıkış tepiş üretildikleri fabrikalardan taşındığını, raflara iteklenerek konulduğunu izledikten sonra sevimli olduklarını düşünemiyordu. O tatlı yaratıkların tek tek hangi aşamalardan geçtiğini ve ne için tasarlandıklarını biliyordu. Bunları bilmekte bütün büyüyü bozuyordu haliyle. Hepsi çocukları belli bir bilince oturtmak için tasarlanıyorlardı. Ünlenen dizi ya da filmlerin kahramanlarının oyuncaklaştırılması sadece daha çok para kazanmak içindi. Kimsenin çocukların sağlıklı ve bilinçli büyümesini düşündüğü falan yoktu yani. Tek hedef daha çok para. Bu düşünceler yaptığı işten tiksinmesine neden oluyordu. Birileri para kazanmak için çocukları kullanıyor ve bunu kendi gibi oyuncakçılar sayesinde yapıyordu. Bardağındaki son yudumu da içti sinirle. Baba mesleği. Ne saçma tabir. Çocukluğundan beri yapmacık ve gereksiz bulduğu bu sanal dünyanın içinde büyümek zorunda olduğu yetmezmiş gibi şimdi onu işletmesi gerekiyordu. Derin bir iç çekti. Küçüklüğünün geçtiği mahallede bir kız vardı. Su gibi duru, upuzun kumral saçları olan melek gibi bir kızdı. En yakın arkadaşıydı ama ona aşık olmuştu. Çocukluk işte… Bu prenses kız kendisine benzeyen prenses bebeklerle oynardı hep. Saçlarını tarar, kıyafet giydirir sonrada tıngır mıngır gezdirirdi. Tüm gün onlarla uğraşmaktan her dakika onu izleyen oğlanı görmezdi bile. Bir gün oğlan sinirle gidip bebeklerden birini çamurlu bir su birikintisine attı. O güzelim prenses kızın içinden adeta bir kaplan çıktı. Dayak yemek kötüydü ama bir kızdan dayak yemek mahalledeki itibarı için çok daha kötü olmuştu. O günden beri nefret ediyordu tüm oyuncaklardan. Ama tabi ki insanlara bundan bahsederken bu nefretin sebebinin küçük bir kızın ona yüz vermemesi hatta onu dövmesi olduğunu anlatamazdı. O da klişe olan kapitalist sistemin bayağılığından dem vurmakta buldu çözümü. Kapının girişine asılı çıngırağın çıkardığı ses böldü düşüncelerini. Son derece bakımlı ve modern görünümlü bir hanım muhtemelen kendi kızı olan küçük kızın elinden tutmuştu. Son derece kibarca seslendi: “Pardon, konuşan eğitici ayıcıklar ne tarafta acaba?”
                                                                                YESENYA

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar