Minik Yaka Kartı
O zamanlar yeni mezun
olmuş, öğretmenlik kariyerinin 2. ayında genç bir kadındım. Tecrübesiz, genç ve
heyecanlıydım. Öğretmenlik benim hayalimdi. Küçük çocuklara hayatı öğretme
fikri beni hep mutlu ederdi. Nihayet mezun olmuş ve mesleğime başlayarak
hayalimi gerçekleştirmiştim. Genç olduğumdan küçüklerle daha iyi
anlaşabileceğimi düşündüklerinden birinci sınıf öğrencilerini bana vermişlerdi.
Okulun ilk günü, hayata ilk resmi adımını atacak olan minik öğrencilerime
okulun gerginliğinden arınıp önyargılarından kurtulmaları için küçük hediyeler
almaya karar verdim. Okul kıyafetlerinin üzerine takabilmeleri için minik,
renkli, eğlenceli şekillerde yaka kartları aldım. Bu sevimli isimliklerini,
yazmayı öğrendiklerinde kendileri dolduracaklardı. Aksesuarlarında bir
katkılarının olması onları buraya daha ait hissettirebilir diye düşünmüştüm.
Ders saati geldiğinde heyecandan titreyerek girdim sınıfıma. Birkaç öğrencimin
anneleri hala sınıftaydı. Ben sınıfa girince son öğütlerini çocuklarına
verdiler, bana iyi dersler dileyip sınıftan çıktılar. Artık baş başaydım
öğrencilerimle. Konuşmama kendimi tanıtarak başladım. Biraz şaka yaparak onları
ve kendimi rahatlatmaya çalıştım. Görünüşe bakılırsa işe yarıyordu. Hepsi tatlı
tatlı gülümsüyorlardı. Artık hediyeleri verme vaktiydi. Onlara hediyelerimin
olduğunu, büyük bir torbadan hediyelerini rastgele seçmelerini, böylesinin daha
eğlenceli olabileceğini söyledim. Son derece mutlu oldular. Heyecanla açtılar
hediye paketlerini. Önce hediyenin ne olduğunu, bu kartların nasıl
kullanılacağını anlamadılar. Onlara kartları ve isimlerini kendilerinin
yazmalarını istediğimi anlattım. Artık hediyelerine daha büyük bir sevinçle
bakıyorlardı. Bir an önce yazmayı öğrenmek istiyorlardı. İlk günüm son derece
verimli geçiyordu. Ertesi gün de okul kurallarından, derslerde nasıl
davranılması gerektiğinden bahsedeceğimi, bunları bir takım oyunlarla
öğreneceğimizi anlattım onlara. Artık ertesi günü de merak ve istekle
bekliyorlardı. Dersin bitiş zili çaldığında içim rahat vedalaştım
öğrencilerimle. Herkes tek tek yanımdan gülümseyerek geçerken bir öğrencim
ürkekçe yaklaştı yanıma. Masmavi, kocaman gözleri, minicik zayıf bedeniyle oldukça
sevimli bir oğlandı. Sınıfı tanıma oyununda adının Sinan olduğunu öğrendiğim
miniğe gülümseyerek, “Bir şey mi söyleyecektin Sinan?” dedim. Elinde ufak bir
kağıt parçası vardı. Kağıdın kenarlarına renkli kalemlerle kalpler, papatyalar
çizmişti. Kağıdı usulca bana uzatıp, “Öğretmenim siz bize kart verdiniz ama
sizin kartınız yok. Bende üzülmeyin diye size kart yaptım.” dedi. Konuşurken
‘r’ leri ‘y’ diye söylüyordu. O kadar masum ve sevimliydi ki cevap bile
veremeden sadece gülümsedim. Çok duygulanmıştım. Gözlerim dolmuştu. Eğilip
sarıldım Sinan’a. Sonra gülümseyip, “Çok teşekkür ederim Sinancığım. Çok mutlu
ettin beni.” diyebildim. Sevinçle dışarı çıktı. Oturup özenle kartıma adımı
yazıp yakama taktım gururla. Şimdi 23
yıllık öğretmenim. Sinan da koca adam oldu. Ve ben hala onun acemilikle
yaptığı, aldığım en değerli hediye olan o kartı takıyorum yakama…
YESENYA
Yorumlar
Yorum Gönder