BİR ANLIK DELİLİK
Öfke
kontrolü zor zanaat. Kim olursan ol; yaşın, karakterin, cinsiyetin, büyüdüğün
ortam ne olursa olsun olaylara karşı sabrının belli bir limiti var. Bu limit
tabi ki değişken fakat illa ki bir yerde patlar. Er ya da geç. Ve bir insan
öfke kontrolünü ne kadar iyi yaparsa, patlaması da o kadar sarsıcı olur. En
azından o öyle düşünüyordu. Neticede kötü bir duruma bir gün susan biriyle beş
yıl susan biri aynı şiddetle patlayamaz değil mi? Ondaki öfke ise biraz
farklıydı. Yani aslında yok gibiydi ama, vardı da bir yandan. Durum şöyle
özetlenebilir; herhangi bir duruma ya da bir kişiye sinirlendiğini fark
edemeden direkt reaksiyon gösteriyordu. Sanki beyni onun bu öfke duygusunu
kavrayamadan kasları hareket etmeye başlıyor gibiydi. Kendisine yol vermeyen
birine bağırıp çağırmaz ya da sert bir dille uyarmazdı, ya sakince yanından
geçip giderdi ya da gözünü bir açardı ki o kişinin üstüne çıkmış tekme tokat
dövüyor. Ya da televizyonda bir habere sinirleniyorsa, kendi kendine
söylenemezdi. Ya umursamaz ya da elinde bardak tabak ne varsa duvara
fırlatıverirdi. Ne yaptığını ancak olay bittiğinde anlayabiliyordu. O kişinin
her yeri kan revan içindeyken ya da evin her yeri kırık camlarla, parçalanmış
eşyalarla dolmuşken birden dank ediyordu. Her şey için geç oluyordu haliyle. Bu
duygunun ortasını bulabilmek için çok yollar denedi. Uzmanlara danıştı,
hocalara gitti, hatta komşu teyzelerin gazına gelip kocakarı ilaçlarını bile
içti. Hiçbir etki göremedi. Kişisel gelişim kitapları okudu, videolar izledi…
Bu durumun geçmesi için her şeyi yapmaya hazırdı.
Bir
gün bir yerde arkadaşlarıyla toplanmış kafa dağıtırken konu onun bu sorununa
geldi. Arkadaşlarından biri içkinin de tesiriyle şahane bir teori attı ortaya.
“Oğlum
sen normalde çok sakin bir adamsın. Fazla sakinsin. Hiçbir şeye ses etmiyorsun,
hiçbir şeye karışmadan ot gibi yaşayıp gidiyorsun. Ama bu da can. Birike birike
dağ oluyor içinde. Laf etme, etme… nereye kadar? Tak diyorsun sonunda, sonra
Allah ne verdiyse… Sen en iyisi her zaman öfkelen. Her şeye kız, bağır; herkeste
kusur her olayda bit yeniği ara. Bak nasıl rahatlayacaksın. Tutmayacaksın oğlum
içinde!”
Bu
laflar o an masada öyle bir etki yarattı ki evlere şenlik. Herkes hep bir
ağızdan “Aynen lan, tabi oğlum, biz sana dedik…” nidalarıyla haykırıyordu.
Fikir onun da aklına yatmıştı. Ne kadar birikirse o kadar kötü patlar. Bu kadar
basit. İçindeki zehri azar azar akıtmalı. O gece eve gidip uykuya dalana kadar
bunu düşündü. Her şeyin çözülmesine çok az zaman kalmış gibi hissediyordu.
Yarın yeni hayatının ilk günü olacaktı. Heyecanla uyudu, uyandığında içinde
bayram sabahı neşesi vardı. Kalkıp hazırlandı, sokağa çıkmadan sinirli bir adam
olabilmenin provasını yaptı aynada. Sokağa çıktığı anda, korna çalan dolmuş
şoföründen, köşede simit satmak için bağıran satıcıya kadar herkese bağırıp
çağırıp ağız dolusu küfürler etti. Bir an kendisi bile şaşırdı bu duruma,
sokakta sinirlenecek ne çok şey vardı… Top oynayan çocukların toplarını kesti,
ip atlayan kızları korkutup evlerine kaçırdı. Her şeye ama her şeye sinirlenip
büyük büyük tepkiler veriyordu. Fakat bu onu rahatlatacağına içindeki öfkeyi
iyice beslemeye başladı. Gittikçe büyüyen bir dev gibiydi içindeki nefret.
Herkese bağırmak herkesle kavga etmek istiyordu. Başta kendisiyle.
Bir
zaman sonra ortalıkta maganda gibi dolaşan bir tip olup çıkmıştı. Herkese
sataşıyor adeta kavga çıkarmaları için onlara yalvarıyordu. Bir gün muradına
erdi, kendisinden biraz daha iri kıyım birine bağıp çağırırken birden gözleri
karardı. Yediği yumruğun etkisi biraz uzun sürünce neler olduğunu kavraması
zaman aldı. Kendine gelince içinde büyük bir güç hissediyordu. O an bir üflese
tüm dünya ters düz olacakmış gibi, tek bir canlı bile kalmayacakmış gibi bir
güç. Gözünü açtığında polis arabasındaydı. Ne olduğunu, daha doğrusu neler
yaptığını götürdükleri yerde polisler anlattı. Nereden bulmuşsa bir bıçak bulup
adamı tam 19 yerinden bıçaklamış. Olayların hiçbirini hatırlamıyordu. O bıçak
nereden çıkmıştı, adam ne haldeydi, polisler ne ara gelip onları ayırmışlardı…
Hepsi muamma. Adam birkaç gün yaşam mücadelesi vermiş, ama fazla dayanamamıştı.
Sonrası uzun uzun vicdan muhasebeleri. Bir anlık delilik ömrünce çekeceği bir
azap vermişti ona.
Koğuşundaki
ranzasına uzanmış tavana bakıp her şey başka türlü olabilir miydi diye
düşünürken aşağıdan gelen sesle irkildi:
“Samet,
kalk lan çay koy!”
YESENYA
Yorumlar
Yorum Gönder