PLAN YAPMAK YA DA YAPMAMAK


Elindeki soğumaya yüz tutmuş çay fincanını iyice kavrayarak üşüyen bedenini ısıtmaya çalıştı. Ayazın acımasızca insanın içine işlediği gecelerden biriydi o gece ama o umursamazca balkonda oturup küçücük fincanla ısınmaya çalışıyordu. Kendine eziyet etmesi tamamen rahatlama amaçlıydı. Üşüyor olması hâlâ hayatta olduğunu hissettiriyordu ona. Hâlâ bir şeylere tepki verebildiğini görmesini sağlıyordu.
Her zaman neyi ne zaman yapması gerektiğini bilen, sınırlarının dışına çıkmayı sevmeyen, var olan konforundan çıkmaya korkup alıştığı düzene ayak uyduran bir insan olmuştu. Bu huyu sayesinde hayat ona çok nadir sürpriz yapardı. Her şeyi planladığı için karşılaşabileceği şeylere de önceden hazırlıklı olurdu. Ama işte insan her zaman her şeye hazırlıklı olamıyormuş. Her şeyi kontrol etmek mümkün değilmiş. İnsanlar planlar yaparken hayat sahiden oturduğu yerden gülüyormuş.
Havanın ve ruhunun soğukluğunun etkisiyle iyice buza kesen çayından bir yudum alıp uzaklara baktı. Düşünmek, kafasını toplamak, yaşanan ve yaşanamayanları tekrar zihninde canlandırmak iyi geliyordu. Ya da o iyi geldiğini zannediyordu.
Çok iyi sayılabilecek bir ilişkisi vardı. Bir senedir hayatındaydı aslında ama bu onun için yeni sayılırdı. Koca insan ömründe 12 ay nedir ki?
O sene hayatının her alanında verimli olduğu tek seneydi belki de. İşi harika gidiyordu, çalıştığı moda evine peş peşe müşteriler, siparişler geliyordu. Ailesiyle arası iyiydi –ki bu çok nadir olurdu- ve güzel giden bir ilişkisi vardı. Her şey planladığı gibiydi yani. Kariyerinde başarılı olan insanlar genelde çalışmaktan kendilerine vakit ayıramazlar, ama o öyle bir günlük program hazırlıyordu ki, yapması gereken bütün işleri yapabiliyor üstüne de arkadaşlarıyla bir yerlerde eğlenebiliyordu. Sabah uyanacağı saatten hangi saatlerde kahve içeceğine kadar her şey programlıydı. Yemek yemesi gereken saatte yemek yiyor, eğlenmesi gereken zamanda da eğlenmekten başka hiçbir şey yapmıyordu.
Plan yapmayı bu kadar seven biri olarak sadece günlük aktivitelerini planlamakla yetinemezdi değil mi? Geleceği, olabilecekleri, hatta olmaması gerekenleri bile düşünüyordu. Bu planları yaparken ve uygularken kendine bile çaktırmıyordu ama. Her şey kendiliğinden oluyormuş gibi yapıyordu, takıntıları olan bir insan olmayı kendine yakıştıramadığından belki de…
Planları herkesin az çok kendi için yaptığı planlardan farksızdı aslında. Mesela işleri bu kadar iyi giderken daha büyük bir eve taşınabilirdi. Bir evcil hayvan sahiplenebilirdi… İlişkisinin nereye gideceğiyle çok ilgilenmiyordu(!) ama belki de bir hafta sonu onu ailesiyle tanıştırabilirdi. Hazır ailesiyle de arası iyiyken bunu aradan çıkartmaktı aslında derdi. Bu sayede bu ilişkinin nereye gideceği de anlaşılırdı. Gelecekte olabilecekleri bilmeliydi neticede. Belirsizlik kalmamalıydı. Meraklı gibi görünmemek için evlilik konusunu açamıyordu bir türlü. Bu yüzden en iyisi aile ile tanıştırmak olacaktı. Biraz sinsice bir plandı belki ama zafere giden her yol mubahsa detaylara çokta takılmamak gerekir.
Bu olayın da tesadüfmüş gibi görünmesi için annesini özellikle arayıp planlarını anlatmak yerine, konuştukları bir gün hayatında biri olduğundan bahsetti. Sanki çok önemli bir şey değilmiş gibi, öylesine bir olaymış gibi, ‘kendime bir gömlek aldım’ der gibi öylesine bahsetti sadece. Gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten. Tam düşündüğü şekilde annesi aşırı heyecanlanmış, hafta sonu güzel bir akşam yemeğinde tanışmayı teklif etmişti. Bu konuyu hiç düşünmemiş, tamamen annesi üzülmesin diye kabul ediyormuş gibi davranıp konudan kendini ve planlarını tamamen soyutladı. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu, kader ona tatlı sürprizler yapıyor gibi davranmak hoşuna gidiyordu… O hafta sonu her şey çok güzel ilerlemiş, bol bol gülünmüş, evlilikle alakalı espriler yaparak inceden ayar verilmiş, görev tamamlanmıştı. Gece bitip yatağına uzandığında içinde tarif edilemez bir rahatlama hissediyordu. Yapılması gereken bir işi sonunda halletmiş gibi, uzun zamandır bekleyen bir problemi çözmüş gibi rahatlamıştı. Hayata dair kurduğu tüm planların tıkır tıkır işlediğini düşünüyordu.
Ertesi sabah uyandığında gerçeklerle yüzleşmeye başlayacağından haberi yoktu. Kendine güzel bir kahvaltı hazırlayıp dünkü zaferinin tadını çıkaracaktı, masayı hazırlamaya başlamıştı ki telefonu çaldı. Erkek arkadaşıydı arayan. Son derece tatlı bir ses tonuyla açmıştı telefonu ama karşısındaki ses kendisinin aksine buz gibi soğuktu. ‘Konuşmamız gerek’ diyordu sadece. Bu gidişat hiç hoşuna gitmemişti ama sakince kahvaltıya gelmesini söyledi. Sorun yokmuş gibi davranmak, olanları görmezden gelmek onun tek silahıydı. Yarım saat içinde erkek arkadaşı gelmiş, karşılıklı oturuyorlardı. Konuşma sakince başlayıp, fırtınalı bir hal aldı:
“Ben de seninle konuşmak istiyordum aslında, umarım dün bizimkilerin söyledikleri canını sıkmamıştır. Yani ben de biliyorum daha çok erken, evlilik falan bunlar hep laf şu an. Ama işte anne-baba olunca, yani biliyorsun işte…”diye konuşmayı başlattı. Güzel bir giriş yapmıştı, ona aynı tarafta olduklarını hissettirmesi gerekiyordu.
“Bunu yapmaya devam edeceksin yani? Söylesene, bu bir sene içinde bana karşı tamamen dürüst ve içten olduğun bir tek gün oldu mu? Gerçekten merak ediyorum, oldu mu?”
“Anlamıyorum, ne demek bu?” İnkar evresi başlamıştı, bu süreci olabildiğince uzatıp karmaşık sorular sorup onun algısını dağıtmalıydı. Maalesef ki bir tür bataklıktaydı artık ve çırpındıkça batmanın ne demek olduğunu her geçen dakikada daha iyi anlıyordu.
“Bak, senin aksine ben sana tamamen dürüst olacağım. Bir süredir sende gariplikler seziyordum. Benimle konuşurken ‘zamanım doldu’ falan diyordun mesela. Sonrasında ‘ay yani işim var’ gibi şeyler söyleyerek toparlamaya çalıştığını çok sonra anladım tabi. Sen çalışırken biraz kafanı dağıtırsın, rahatlarsın diye sana küçük sürprizler yapmaya çalıştığımda inanılmaz sinirleniyordun. Hatta bir keresinde sana aldığım bir buket papatyayı sinirle çöpe atmıştın hatırlıyor musun? Tüm bu garip hareketlerini düşününce, bir gün ansızın bana ‘annem seninle tanışmak istiyor, bu hafta sonu onlara gidelim mi?’ diye geldiğinde bir şeylerin döndüğünü tahmin ettim. Telefonundan annenin numarasını aldım ve aradım. Onlarla buluşacağımız günden bir önceki gün annenle buluştuk. O da bana ulaşmanın yollarını arıyormuş meğer. Sen her ne kadar aksini iddia etsen de annen seni çok iyi tanıyor ve senin için her şeyi yapmaya hazır. Onunla oturup uzun uzun sohbet ettik, her şeyi anlattım ona, hissettiğim tüm garipliklerini, her şeyi… Sakince dinledi ve senin uzun zamandır devam eden bu huyunu bildiğini, ama onlarla arana sürekli mesafe koyduğun için bunu çözmende sana yardımcı olamadığını anlattı. Senin laf arasında benden öylece bahsetmenden her şeyi anladığını, sırf senle arası bozulmasın diye oyunu senin istediğin gibi oynadığını söyledi. Tüm bunları kötü bir niyetin olmadan yaptığına ikna etti beni. Senin kötü biri olmadığını zaten biliyordum ama annen beni gerçekten rahatlatmıştı o gün. Ama dün akşamki tavrın… Tüm o hareketlerin, lafı döndürüp durman, hep senin istediğin şeylerden bahsetmemiz için ne taklalar attın öyle… Üstelik tüm bunları büyük bir kurnazlıkla yaptığını, kimsenin hiçbir şey anlamadığını düşündüğün o kadar barizdi ki. Beni ne kadar aptal yerine koyduğunu gördüm. Senden gerçekten etkileniyordum, hislerini, planlarını bana doğrudan anlatıp bu ucuz numaralara girmeseydin belki her şey çok farklı olurdu.”
Zar zor yutkunuyordu. Yüzündeki ‘her şey yolunda’ maskesi de düşmüştü artık. Planladığı hiçbir şey aslında planlı değilmiş, kendi zekâsıyla insanları yola getirdiğini zannederken aslında kuklanın ta kendisiymiş. Sessizlikten faydalanarak üzgün olduğunu söylemek, özür dilemek istiyordu daha doğrusu böyle yapması gerektiğini biliyordu ama ağzını açıp konuşacak mecali kalmamıştı. Bu kadar laftan sonra hâlâ hiçbir şey söylemeyince erkek arkadaşı başını sallayıp uzaklara baktı. Derin bir iç çektikten sonra son darbesini indirdi:
“Böyle olacağı hiç aklıma gelmezdi, seninle ilgili hep güzel şeyler biriktirmiştim içimde. Ama üzgünüm, ben hayatımı sürekli planlar yapıp sonra o planların kölesi olan biriyle geçiremem. Hiçbir sevgi tüm bunları bir ömür görmezden gelip normalmiş gibi davranmaya yetmez. Üzgünüm.”
Bitmişti. Hepsi bu kadardı. Birkaç saat önceki ruh haliyle şu anki kıyaslanamayacak haldeydi. Bu olanları planlamak bir tarafa, tahmin bile edemezdi. Annesi... Her şeyin farkında olup gizlice ona istediğini vermiş aslında. İkisi de onun arkasından iş çevirmişti nihayetinde, ama kızamıyordu bile. Haklılardı çünkü. Onları aptal yerine koyma hakkını kim vermişti ona, bu cüret nereden geliyordu böyle?
Şimdi balkonunda soğuk havada donmamaya çalışırken tüm bunları düşünüp ciddi ciddi kendini düzeltmeye karar verdi. Artık tek yapması gereken şey, hayatını düzene sokabilmek için adım adım ilerleyebileceği bir plan hazırlamaktı.

           
                                                                                                  YESENYA

Yorumlar

  1. Bazen hayat ne kadar plan yaparsan yap iyi ya da kötü sürprizlerle çıkar karşına. Akışına bırakmak gerek.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar