Düzenli Kaos


İçinde yaşadığımız bu koca evrenin milyonlarca yıldır tıkır tıkır işlemesi neyle mümkün olabiliyor? Her şey bir gün mutlaka bozuluyor veya yok oluyorken bunca gezegen, yıldız vs. nasıl değişmez döngülerini hala devam ettirebiliyorlar? Bunun baş nedeni düzen. Evrendeki en büyük kütleden en küçük toz zerresine kadar her şey, yapılması gereken şeyi tam da yapılması gereken zamanda icra eder. Güneş tam doğması gerektiği zamanda doğar, Venüs tam dönmesi gereken açıyla döner, gök taşları gitmeleri gereken istikamette gidip çarpmaları gereken yere çarparlar… Örnekler çoğaltılabilir. Peki bu muazzam sistematik düzene bir balta gibi saplanıp elini attığı her işi kaosa sürükleyen canlı hangisi? Zebra? Deniz yosunu? Grip virüsü? Sizin de tahmin ettiğiniz gibi cevap bunlar değil. İnsan. Biz insanların doğasında, yaradılışında var bu. Girdiğimiz her işi, yaptığımız her eylemi hatta içinde yaşamaya çalıştığımız bu dünyayı bile akıl almaz bir hızla kaosa sürüklüyoruz. Ne kadar iyi insan olmaya, görevlerimizi yerine getirmeye çalışsak da bu karmaşaya engel olamıyoruz. İnsan elinin değdiği her şey bir şekilde bozuluyor. En güzel manzaralar, dağlar, denizler, ovalar insan yüzünden çirkinleşiyor. İşlemesi gereken şekilde işleyen bir makineye bile insan eli değdi mi illa ki arızalanıyor. Koca evrenin bile düzenini bozabilen bu tür ikili ilişkilerde rahat durur mu? Asla. Çok güzel giden bir ilişkiyi bile sarpa sardırmakta ustayız adeta. Kastettiğim ilişkinin muhatabı bazen bir arkadaş, anne veya sevgili bazense yolda bir kere gördüğün ya da sabah ekmek aldığın kişi olabiliyor. Samimiyet derecesi fark etmeksizin her şeyi mahvedebiliyoruz. Benim başıma gelen de insanın bu bozuk mayasından kaynaklanıyor işte.
Hayatım genel olarak hep zorlu geçmiştir zaten. Ailesiz büyüdüm, dolayısıyla sevgisiz. Benim gibi birçok ailesiz çocukla birlikte bir yetiştirme yurdunda 18 yıl yaşadım. 18 yaşıma bastığımda üniversite sınavını kazanıp başka bir şehre gittim ve gerçek bir hayata başladım. Gerçek bir hayat derken yurtta geçirdiğim yılları hayalmiş gibi gösterdiğimin farkındayım. Ama aslında kastettiğim bu değil. Yurtta büyüyen her çocuk birilerinin gelip onu o yurttan çekip alacağı günü ya da gelecekte çok büyük işler yapıp çok başarılı olacağını hayal eder. Birincisi çok nadir gerçekleşen ve sadece gerçek şanslıların başına gelebilen bir şey olduğu için genelde ben ikinciyi hayal ederdim. Yurttan çıktığımda adım atacağım dünya bambaşka olacaktı. Sorunsuz, dertsiz, başarılı ve kesinlikle çok sevileceğim bir hayat. Hayalini kurduğum ‘büyük insan’ olacağım gün gelip çattığında işlerin hiçte öyle yürümediğini öğrendim. Oturduğun yerden hayal etmekle o dünyaya adım atmak çok farklıymış. Kendi başına yaşayınca da hayat bir pamuk şekere benzemiyormuş. Sorumluluklar, telaşlar, kalp kırıklıkları ekleniyormuş yıllarca hissettiğim eksikliklere. Bu kadar şeyi anlatma sebebim; sevgisiz büyüyünce insan nasıl seveceğini de bilemiyor. Sevmeye nereden başlanır, nasıl sevilir, bunun bir ölçüsü var mıdır?.. Karmaşık bir denklem gibi. Bundan daha da kötü olan şey ise güvensizlik. Bir kere birileri tarafından terk edilince (hem de doğar doğmaz sizi en çok sevmesi gerekenler tarafından) başka birinin sizi sevebileceğine, hem de hiçbir karşılık beklemeden sevebileceğine inanamıyorsunuz. Bu kötü bir şey tabi ama takdir edersiniz ki bu tür travmalar kolay atlatılamıyor.
Ben bu denklemlerin içinde kaybolmuşken hayatıma biri girdi. Hem de ne girmek. Tüm hayatım değişti. Hem iyi hem de kötü yönde. Başta çok korktum, bağlanırsam ve bir gün koparsam ikinci bir yarayı atlatamam diye çok korktum. Uzak durdum, hatta kötü davranarak benden uzaklaşması için çabaladım. Başardım da. İşte o zaman öleceğimi sandım. Hayatımda yanında olmayı en çok istediğim kişiyi kendi isteğimle uzak tutuyordum ve bu ikilem beni delirtecekti. Bir zaman sonra daha fazla uzak kalamayacağımı anladım. Ondan uzak olmaktansa kalbimin kırılmasını tercih edip ona her şeyi anlattım. Neden uzaklaştığımı, aslında ne hissettiğimi, her şeyi… Yaptığım en zor konuşmaydı ama işe yaradı. Önce yavaş yavaş ve korkarak, daha sonra doludizgin ve sonuna kadar güvenerek birbirimizi büyüttük. İlişkimiz üçüncü senesine az kala bitti. Önceleri ufak soğukluklarla çatırdadı aslında ama ikimiz de görmezden geldik. Eskisi kadar konuşmuyor, önceden birlikte katıla katıla güldüğümüz saçmalıklarımıza artık sinirleniyorduk. Onun sakarlık yapıp sürekli elini kolunu bir yerlere vurması önceleri bana çok sevimli gelirken artık çocukların yapabileceği bir aptallık olarak geliyordu mesela. Eskiden yemek yerken onun yemeğinden aşırmama gülüp eğlenen o, artık azarlayıp yemememi söylemeye başlamıştı. Bunlar çok küçük detaylar gibi geliyor, bana da öyle gelmişti ama her şey böyle başlıyormuş. Bir zaman sonra ne yaparsam yapayım onu mutlu edememeye, hiçbir türlü yaranamamaya başladım. Ve sonra kaçınılmaz son geldi. Benden ayrılmak istediğini söyledi. Huyum gereği ben kimseyi terk edemiyordum çünkü. O da konuşmasa ömrümüzün sonuna kadar birbirimize gıcık olarak yaşayacaktık belki de. Ayrılık konuşmasını yaparken söylediği cümle şuydu: “Aslında belirgin bir neden yok ve seni hala seviyorum ama ne bileyim sanki bir şeyler fazla gözüme batıyor, artık katlanamıyorum.” Sizce de bu cümle komik değil mi? Olan biten her şeyi şu iki kelime açıklıyor; rahat batması. Yani düzgün giden o şeyi illa bozmak zorundayız. O da, ben de. Aksiyon olmadan, düşüp kalkmadan, küsüp barışmadan öyle dümdüz yaşamamız mümkün değil. Anlayacağınız düzeni yine kaosa çevirmeyi başarmıştık. Bu olaydan sonra uzun süre kendime gelemedim, yardım alıp toparlanmaya çalıştım. Şimdi daha iyiyim. Kabullendim çünkü. Her şey bir şekilde, öyle ya da böyle bozuluyor. Kimisi bunu ustalıkla bertaraf edip mutluluğu buluyor, benim gibi beceriksizler de kendini tedavi etmekle geçiriyor ömrünü. Tüm hayatımdan şimdilik çıkarabildiğim tek bir sonuç var; önce kendini seveceksin. Çünkü herkes (ailen bile) bir gün gidecek. Günün sonunda kendinle baş başa kalacak kişi yine sen olacaksın.



*Şarkı önerisi:  Lana Del Rey- Goodbye Kiss

                                                                                                
                                                                                                     YESENYA


Yorumlar

  1. İnsanlar sürekli değişiyor istekleri değişiyor. Bi süre sonra sevdiği sevdiğini sandığı şeylerde değişiyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar