İç Hesaplaşma
Neden
bir şeyler istediğimiz gibi gitmediğinde hemen hayata küseriz? Kötü bir olay
yaşayınca tüm olumsuz şeylerin zihnimize üşüşmesi peki? Kötümser olmaktan mı
kaynaklanıyor bu durum, yoksa o yaşanılan olay aslında bardağı taşıran minik
bir damla mı? Nedeni önemsiz, garip olan kısım böyle durumlarda sesinizi
çıkarmaya çalışınca insanların size verdiği tepkiler. Yani siz günlerce,
gecelerce hatta senelerce susup sineye çekmiş olabilirsiniz; ancak gün gelir
canınıza tak eder ve isyan edersiniz. Bu isyan bazen bir feryat, bazen derin
bir sessizlik, bazen ortalığı yakıp yıkmak olabilir. İsyan yöntemi değişse de
karşıdan gelen tepki hiç değişmez. Şaşkınlıkla karışık bir öfke duyarlar. Derin
ve sinsi bir öfke. Söyleyecekleri sözler ise genelde ‘buna mı alındın şimdi?’
ya da ‘bunda bu kadar büyütülecek ne var?’ olur. Şimdiye kadar alttan almanız,
olgun davranmanız, susup yutmanız artık bir tolerans değil görev olmuştur. Gösterdiğiniz
bu isyan da görevinizi yerine getirmediğinizi gösterir ki, bu gerçekten büyük
ayıp(!)
Tam
9 senelik bir dostum var-dı. Vardı. Bitmiş bir dostluk olduğuna hâlâ
alışamadım, kusura bakmayın. Bu dokuz senede yaşanan o kadar çok şey var ki… Az
çok tahmin edersiniz; ayrılıklar, yeni aşklar, yeni işler, istifalar,
başarılar, yerden kaldırmalar… Kupalar dolusu kahve, litrelerce gözyaşı, ağız
dolusu kahkahalar… Her durumda yanındaydık birbirimizin. Her gün görüşmezdik
ama hayatlarımızın her detayından haberdardık. İkimiz de birbirimiz için fedakârlıklar
yaptık, arka topladık, yeri geldi birbirimize şımardık. Ama hiç kavga etmedik.
Hiç. Şimdi düşününce anlıyorum, aslında ben onunla kendi içimde kavga etmişim
hep. Zoruma giden şeyleri susmuşum. Bu sırada da tüm bunları tane tane biriktirmişim
içimde. Gün gelip sarsıldığımda biriktirdiğim bütün kırıklıklar etrafa saçıldı.
Beni
bu kadar sarsan şey o kadar basit bir olaydı ki, hatırlamıyorum bile. O bir laf
mı etmişti, ben söylemem gereken bir şeyi mi atlamıştım… Hatırlamıyorum. Bir
şey oldu ve ben fena tersledim onu. Yaptığım şeye kendim de inanamıyordum ama
başka türlü davranmak gelmiyordu içimden. Hani bazen olur ya; yanlış olduğunu
bilirsin, içinden bir ses sana ‘yapma sonra pişman olacaksın’ der, ama sen
inatla yaparsın. İçinden öyle davranmak gelir çünkü. Öyle bir şeydi işte. Başta
şakaya vurdu tepkimi. Bir zaman sonra gayet ciddi olduğumu görünce
düşündüğümden çok daha büyük tepki gösterdi. Deli gibi bağırıyor, evde ne varsa
yerlere atıp parçalıyordu (büyük tepki verdi derken ciddiydim). Parçalayacak
bir şey kalmayınca bağırmaya devam ederek ceketini giydi, kapıyı da parçalamak
istercesine çarpıp gitti. Bağırışlarının arasından duyduklarımdı beni sarsan;
“sen çok değiştin!”. En çok bunu duydum. Bir yerlerde okumuştum, insanlar sizi
eskisi kadar kullanamayınca değiştiğinizi düşünürler gibi bir şeydi. Tüm gece
oturdum. Bir şişe şarap ve ben sabaha kadar iç hesap yaptık. Doğruları
yanlışlardan çıkardık, iyi niyetleri topladık, öfkemizden lime lime bölündük.
Şarap kanıma karıştıkça aklım berraklaştı, kalbimse hassaslaşmakta ustaydı her
zamanki gibi. Her şeyi düşündüm. Olanlar, olamayanlar, tepkiler, vefasızlıklar,
umursamamalar, susuşlar… Sonra kendine kızma evresi başladı. Bu evrede şarabım
bitmiş, beni terk etmişti. Geri kalan evrelere yalnız devam ettim. Neden bu
zamana kadar tepkimi, kızgınlığımı hep susmuştum? Bu biriktirip içinde
halletmeye çalışma merakı da neyin nesiydi? Sorular arttıkça kendime öfkem
katlanıyordu.
Ve
son evre... En zoru sona kalmıştı. Kabullenme. Her şeyin bir sonu vardı. Aşkların,
dostlukların, öfkenin, ömrün… Hayatımıza giren bazı insanların bir vadesi
vardı. Günü gelince hayatımıza girip bize yoldaşlık ederler, vakit dolunca da
bizden bir şeyler kopararak çekip giderlerdi. Bu giden sevgili olunca biraz
daha katlanılır oluyordu belki ama dost olunca sarsıntısı geçmiyordu.
Ben
böyle tek tek evreler atlayarak aklımda olayı tartarken gün çoktan ağarmış,
açık kalan balkon kapısından kuşların cıvıltısı odama dolmuştu. Tüm gece
oturmuş olduğum sandalyeden sendeleyerek kalktım. Sanki tüm gece hiç
düşünmemişim gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünerek etrafı toplamaya
başladım. Topladıkça düşündüm, düşündükçe kızdım, kızdıkça kabullendim. Birçok
şey çöp olmuştu; bardaklar- tabaklar paramparça, fotoğraflı çerçeveler
yerlerdeydi. Gözümü kırpmadan attım hepsini. Bu da benim huyumdu işte. Karşımdaki
kim olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım yapılanı unutamıyorum. Bir kere ters
düşünce geri dönülemeyecek şekilde kopuyorum. Tıpkı bu eşyalara yaptığım gibi,
tereddütsüz çöpe atıveriyorum her şeyi. Kötü bir huy bu, affedici olmak gerekir
belki... Gemileri yakmak en çok bana zarar veriyordu ama huy işte, can çıkıyor
da ona bir şey olmuyor.
Su
yüzüne çıkan onca birikintiden, bağırıştan, laftan sonra ben onunla eskisi gibi
oturup kahve içebilir miyim? Yapabilsem bile bu ne kadar samimi olur? Onunla rahat
rahat dertleşebilir miyim? Ne düşündüğünü sorgulamadan içimi dökebilir miyim
eskisi gibi? Onun anlattıklarını önyargısız, kinsiz dinleyebilir miyim? Tüm bu
soruların cevabı çok net. Kendisi de yapamaz bence. Yapmamalı. O kadar
kırıktan, kırdığı cam parçalarından da keskin laflarından sonra benimle eskisi
gibi gülmemeli…
Evi
yaşanabilir hale getirdikten sonra duşa girdim. Sakince, arınırcasına yıkandım.
Biten şeylerin üzerimdeki kalıntılarını liflercesine, ruhumdaki artıklar
bedenimdeymişçesine temizledim kendimi. Sonra yine aynı sakinlikle yiyecek bir
şeyler hazırladım. Gün öğleni çoktan geçmişti. Çalışan insanlar mesai bitimi
için saat sayıyor, ev hanımları sabah kahvelerini çoktan içip ev işlerine
koyulmuş, sokaktaki kedi öğle uykusundan yeni uyanmış, öğrenciler okulun son
zilinin çalmasını sabırsızlıkla bekliyordu… Hayat olağan haliyle akıyordu. Bense
yapmayı planladığım, yapacağımı sandığım her şeyi unutmuş ruhsuz bir sakinlikle
açık balkon kapısından sokağa bakıyordum. Yemekten vazgeçip bir kahve yaptım
kendime. İçerken fincan başına düşen hatır yıllarını düşünmekten kendimi
alamadım.
YESENYA
İnsanlar kendilerini tanıyamıyor bazen. Kaybetme korkusu olduğu için yeri geliyor çoğu şeyi görmüyor görmezden geliyor. Ama o son damla herşeyi su yüzüne çıkarıyor insan kendini tanıyamıyor o an. Geri dönülmeyecek seviyeye getiriyor. Elinize Sağlık
YanıtlaSil🌺🌺
Sil