Kitap Tavsiyesi 4: Zülfü Livaneli-Kardeşimin Hikayesi


Yazarlığına hayran olduğum ve neredeyse tüm eserlerini okuduğum Zülfü Livaneli’nin bir eseri daha geçti hayatımdan. Daha önce de bu yazarın bir kitabını önermiştim size. Onun yazılarını okumaktan büyük bir keyif aldığım için paylaşmadan, etrafımdakilere anlatmadan duramıyorum. Hikayenin asıl konusuna değinmeden önce anlatım tarzından bahsetmek istiyorum. Yazar bu eserinde de o nahif anlatım tarzını korumuş. Açık bir anlatım ve son derece akıcı cümleler sayesinde kitabı nasıl bitirdiğinizi anlayamayacağınızı garanti edebilirim. Çoğu yerlerde tarihi olayları açık ve gündelik cümlelerle anlatıyor, bu sayede bizi hikayenin içinde tutmayı başarıyor. Şimdi biraz da beni çok etkileyen o derin konusundan bahsedelim… Baş kahramanımız, zamanında inşaat mühendisliği yapmış, daha sonra kardeşinin yaşadığı sarsıcı olaylardan çok etkilenip hayattan elini eteğini çekmiş, küçük bir balıkçı kasabasına taşınıp tüm ömrünü kitaplarla dolu evinde geçirmeye başlamış Ahmet Bey. Evini devasa bir kütüphaneye çeviren Ahmet Bey’in tüm hayatı bu kitapları. Yazar bu sayede birçok kitaptan sık sık alıntılar yaparak başka kitaplara atıfta bulunmayı da ihmal etmemiş. Kahramanımızın yaşadığı ilk ve en sarsıcı olay çok küçükken ikiz kardeşi ve anne-babasıyla çıktığı bir yolculukta geçirdikleri bir kaza sonucu anne ve babasını kaybetmesi ve ikiz kardeşiyle birlikte anneannesinin yanında yaşamaya başlamaları... Tüm hayatını etkileyen bu korkunç kaza onun zor hayatının sadece bir başlangıcı.  Yaşadığı bu travmatik olayların etkisiyle tamamen asosyal bir insan halini alan Ahmet bey tam anlamıyla duygusuz. Üzüntü, mutluluk, acıma, empati, şaşkınlık… Hiçbirini hissetmemesi bir yana bu duyguları hisseden insanları da bir türlü anlayamıyor. Duyguları hissedememesi dışındaki sayısız garip huylarından biri de hiçbir canlıya dokunamaması. Gözü gibi baktığı, hatta sevgi duyduğu tek varlık olan Kerberos adındaki köpeğine bile dokunamıyor. Bu kadar tuhaf özelliklere sahip olmasına rağmen, çok kültürlü bir adam olduğundan çevresindeki insanlar kahramanımıza oldukça saygı duyuyorlar.  Bir gün kendisinin de çok yakından tanıdığı komşusu Arzu hanım öldürülüyor. Ve kendisi de bu aileye yakın olduğundan bu cinayeti araştıran genç gazeteci Ahmet beyle görüşmek istiyor. Ancak son derece asosyal olan Ahmet beyi konuşturmak o kadar da kolay değil… Bir süre sonra konuyla ilgilenmeye başlayan Ahmet Bey, işini iyi yapabilmek çırpınan ve her türlü riske giren bu genç gazeteciye kendi hikayesini ve en önemlisi hiç kimseye anlatmadığı ve yıllardır bir sır olarak içinde tuttuğu kardeşinin hikayesini anlatmaya karar veriyor. İyi bir habere denk geldiğini fark eden gazeteci bu garip ve zor adama katlanmak pahasına hikayeyi dinlemeyi kabul ediyor. İşte bu sarsıcı kitabın asıl hikayesi buradan sonra başlıyor. Son derece şaşırtıcı ve akılda kalan bu hikayenin okuyan herkesi etkileyeceğine eminim. Livaneli’nin başka kitaplarını okuyanların az çok tahmin edebileceği gibi, kitap son derece sürprizli bir sonla bitiyor. Genel olarak bu hikaye benim insanların yaşadığı -üstelik haksızca yaşadığı- olayları ve bu olaylar sonrasındaki psikolojik sorunları sorgulamamı sağladı. Kitap boyunca ‘benim ya da yakınlarımdan birinin başına böyle bir olay gelse ne yapardım?’ şeklinde soruları bol bol sordum kendime. Genel olarak akıcı olduğu kadar sarsıcı olan bu romanı seveceğinize eminim ve şiddetle tavsiye ederim. Yazıma kitaptan ufak bir alıntıyla son vermek istiyorum: “Bir şey bildiğim yok, sadece kitaplardan okuduğum kadarıyla modellemeler yapıyorum ve her seferinde tutuyor. Bırakın yabancıları, annenizin bile neyi nereye kadar söylediğini bilemezsiniz. Kimse kimseyi bilemez. Çünkü herkesin anlattıklarının bir kısmı kurgudur. Kiminde daha az, kiminde daha çok…”
Keyifli okumalar… :)
                                                                                      YESENYA

Yorumlar

Popüler Yayınlar