Alışkanlık
Kütüphaneyle ilk
tanıştığımda 9 yaşındaydım. Babam belediyede çalışan bir temizlik görevlisiydi.
Annemse evde kendince örgü örerek aile bütçemize katkıda bulunuyordu. İkisi de
pek okuma alışkanlığı olan insanlar değildi. Hal böyle olunca kitaplarla
tanışmam biraz geç oldu. Bir gün öğretmen bir kitap okumamız gerektiğini,
okuduğumuz o kitaptan sınav yapacağını söyledi. Akşam durumu babama anlatınca
hafta sonu kütüphaneye gidebileceğimizi ve hangi kitabı istersem oradan alıp
okuyabileceğimi söyledi. Çok heyecanlanmıştım. İlk kez kütüphaneye gidecek, o
gizemli atmosferi içime çekebilecektim. Dizi ve filmlerde gördüğüm o devasa
kütüphanelere, orada çalışıp okuyan insanlara çok ulaşılmazlarmış hissiyle
bakardım. Gideceğimiz kütüphanenin de öyle olacağını ve hatta eski bir kitabın
içinde bir define haritası bulabileceğimi düşünmüştüm. İşte bu hayalperest
çocuk aklımla son derece hevesli ve heyecanlıydım. Sürekli kafamda senaryolar
kuruyordum. Nihayet beklenen hafta sonu geldi. Normal zamanlarda 5 dakika daha
uyumak için anneme yalvaran, hasta taklidi yapıp kendini acındıran ben, saat 7
buçukta ayaktaydım. Bayram sabahı neşesi vardı içimde. Kahvaltı biter bitmez
babamı kolundan çekiştirip gitmek için ısrarlara başladım. O kadar çok konuşup
tepindim ki adam sabah kahvesini içemeden kalkmak zorunda kaldı. Yürüyerek hemen
üst mahallede olan ufak caddeye doğru yürüdük. Eski bir binanın önünde durduk. Boyasının
dökülmemiş kısımlarından kırmızı olduğunu gördüğüm tek katlı, bakımsız bahçeli
bu bina hayallerimi kırmakla kalmamış hevesimi de kursağımda bırakmıştı. Yanlış
gelmişizdir belki diye umutla babama baktım ama o, her yanı paslanmış beyaz demir
kapıyı açmak için ilerlemişti bile. Kütüphanenin içine girdiğimdeyse eski
heyecanım bir nebze olsun geri geldi. Filmlerde gördüklerim kadar heybetli ve
geniş olmasa da burada da büyük ve uzun kahverengi raflara özenle dizilmiş bolca
kitap vardı. Meraklı gözlerle etrafı izlediğimi gören babam gülümseyip kulağıma
eğildi. Biraz ilerimizde bir masanın arkasında oturup bir şeyler okuyan adamı
göstererek “şimdi biz o adamın yanına gidip seni bu kütüphaneye kaydedeceğiz. Daha
sonra burada gördüğün bütün kitapları okuyabilirsin. Ama burada uymak zorunda
olduğun bir kural var. O da sessiz olmak. Asla okuyan insanları rahatsız edecek
kadar yüksek sesle konuşmak yok. Anlaştık mı?” dedi. Sakince başımı sallayarak
onayladım. Babamın gösterdiği adamın yanına gittik, son derece güler yüzle
babama adımı soyadımı sordu. Gerekli olan fotoğraf ve kimlik fotokopisini
alınca işlem tamamlandı ve bana bir kart uzattı. Kartı alıp inceledim. Pek
güzel olmayan bir el yazısıyla adım, doğum tarihim vs. yazıyordu. Kartın en
üstünde ise büyük harflerle “Halk Kütüphanesi Giriş Kartı” yazıyordu. Artık ben
de bu yerin bir üyesiydim. Gülümseyerek babama baktım. O da gülerek başımı
okşadı ve görevliye dönüp bir kitap almak istediğimizi ama yardım gerektiğini
söyledi. Mütemadiyen gülümseyen görevli bana göz kırpıp fısıldayarak “gel
bakalım küçük hanım” dedi. Bir rafın önünde durdu ve mavi kapaklı orta
kalınlıkta bir kitap uzattı bana. Daha sonra gene fısıldayarak en geç 15 güne
kadar bitirip kitabı kütüphaneye geri getirmem gerektiğini ve bu sürede kitaba
zarar gelmemesi için özenli davranmamı söyledi. Kendisi aldığım kitabı büyükçe
bir deftere not alırken biz de babamla ona teşekkür ederek çıktık. Eve gidince
babam anneme ne kadar şaşkın ve meraklı göründüğümü eğlenerek anlatmaya
koyuldu. Sonra bana kütüphaneyi nasıl bulduğumu sordu. Fikri sorulan her çocuğun
duyduğu haklı gururla başımı dikleştirip kütüphaneyi çok sevdiğimi ama
bahçesini ve dış görünüşünü çok bakımsız bulduğumu söyledim. Benim bu bilmiş
hallerim babamı eğlendirmiş olmalı ki, uzunca bir kahkaha attı. Sonrasında haklı
olduğumu, bunun için bir şeyler yapmaya çalışacağını söyledi. Kitap teslimi
için 15 günüm vardı ama öyle hevesliydim ki 3. günde kitabı bitirmiştim. Ertesi
gün gidip kitabı bitirdiğimi söyleyince görevli beni tebrik edip ödül olarak bana
çikolata verdi. Bir çocuğu heveslendirmek ve yüreklendirmek istiyorsanız ona
kesinlikle ufak ödüller vermelisiniz. Çünkü o günden sonra o kütüphaneden ne
zaman bir kitap alsam çikolata ödülünü alabilmek için 3 günde bitirip geri
götürmeye çalışıyordum. Çikolatayı çok sevdiğim için değil, takdir edilmek
hoşuma gittiği için yapıyordum bunu. Bu arada babam da belediyedeki
yetkililerle konuşup kütüphaneye çekidüzen verdirmeye çalıştı. Bahçeye dikilen
5-10 çiçekten başka bir değişim olamadı ama olsun, denemeye değerdi. Şimdi 30’lu
yaşlarını henüz geçmiş (evet henüz!) bir kadınım ve hala herhangi bir
kütüphaneye girdiğimde aynı heyecana ve çocuksu sevince kapılıyorum. Alışkanlık
işte…
YESENYA
Gözümde minik, kıpır kıpır, sevimli bir şirine canlandı :))
YanıtlaSilAmacıma ulaştım, yaşasın! :)
YanıtlaSil